Zaman Zaman
Her sabah hesabınıza 86.400 TL yattığını düşünün. Gün boyu bu tutarın istediğiniz kadarını, istediğiniz gibi harcamakta özgürsünüz. Ancak şunu bilmelisiniz ki; harcamadığınız tutar ertesi güne devretmiyor, hesabınızdan geri alınıyor. İşin güzel yanı ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacak olmanız. Hemen düşünmeye başladık değil mi neler yapacağımıza, yapabileceğimize dair? Her gün tutarın tamamını nasıl kullanırız? Harcayamasak içimiz acır; ah gitti paralar!
Peki, bize ger gün verilenin 86.400 TL değil de 86.400 saniye olduğunu düşündüğünüzde ne hissediyorsunuz?
Bu soruyu bir kenara koyup, ilk okuduğumda beni çok düşündüren şu satırları paylaşacağım;
Bir ayın değerini,
Erken doğum yapmış bir anneye sorun.
Bir haftanın değerini,
Haftalık bir derginin editörüne sorun.
Bir dakikanın değerini,
Treni, otobüsü ya da uçağı kaçıran birine sorun.
Bir saniyenin değerini,
Kazayı kıl payı atlatmış birine sorun.
Bir milisaniyenin değerini,
Olimpiyatlarda gümüş madalya kazanmış sporcuya sorun.
Bu kadar kıymetli olan zamanı yönetmekte yer yer hepimiz sıkıntıya düşeriz.
Özellikle de –içinde bulunduğumuz dönemde sıkça yaşadığımız gibi- rutinlerimiz bozulduğunda…
Zaman Yönetimi, “zamanın amaçlar, sorumluluklar, zevkler ve hobiler arasında dengeli bir biçimde paylaştırılarak, sosyal, özel ve iş yaşamları ile ilgili faaliyetlerin etkili ve verimli bir biçimde planlanması ve uygulanması” olarak tanımlanıyor.
İlk duyduğumuzda sadece verimli çalışmak gibi düşünüyoruz belki ama aralarında denge kurmamız gereken dört unsuru da içeriyor tanım; amaçlar, sorumluluklar, zevkler ve hobiler.
İki oduncu her sabah ormana gidip ağaç kesiyorlarmış. Oduncunun biri, sabahları erkenden kalkıp işe koyuluyor, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyor, gün boyu soluksuz çalışıyor, öğlen yemeği bile yemiyor, akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra işi bırakıyormuş. Arkadaşı ise işini yaparken zaman zaman dinleniyor, hava kararmaya başlayınca da evine dönüyormuş. Bir hafta bu tempoda çalıştıktan sonra, ne kadar ağaç kestiklerini hesaplamışlar. Sonuçta mola veren ve akşamları evine erken dönen oduncunun daha fazla ağaç kestiği ortaya çıkmış.
Çok çalışan oduncu bu sonuca fena halde öfkelenmiş. “Bu nasıl olabilir? ” diye söylenmiş. ” Senden daha erken işe başladım, senden daha geç bitirdim ve durup dinlenmeden çalıştım. Ama yine de sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı nedir? “
Arkadaşı hafifçe gülümseyerek yanıt vermiş: ” Ortada bir sır yok. Sen durmadan çalışırken, ben arada dinlenip gücümü topluyor ve baltamı biliyordum. ”
Gücümüzü toplamak, baltamızı bilemek… Kimi zaman “mola” deyip, sakince yudumlamak kahvemizi, kimi zaman yarım saatlik yürüyüşle toplamak enerjimizi.
Biliyor musunuz yapılan bir araştırmada kitap okumaya zaman bulamayanların oranı %55,6 iken, televizyon seyretmeye zaman bulamayanların oranı %5,4 çıkmış! Bu araştırma düşündürücü değil mi? Zaman bulamamak mı, zaman yaratmamak mı?
Kişiye göre oldukça değişken olmakla birlikte, zaman hırsızlarına dair şu örnekler verilebilir;
- Telefon
- Sosyal Medya
- Televizyon
- Aynı anda çok sorumluluk
- Teknik yetersizlikler
- Görev tanımı belirsizliği
- Öncelik Belirleyememe
- Kararsızlık
- Mükemmeliyetçilik
- Aşırı Sosyallik
- Erteleme
Bu zaman hırsızlarının bir kısmı bizim farkındalığımız ve kararlılığımız ile hızlıca üstesinden gelebileceğimiz, rahatlıkla kontrol altına alabileceğimiz maddeler (telefon, sosyal medya, televizyon vb). Çalışırken telefonu farklı bir odada bırakmak, sosyal medyaya ayıracağımız günlük zamanı belirleyip, bunu aşmayacak şekilde hareket etmek gibi basit uygulamalar bu ilk kısım için oldukça işlevsel çözümler.
Zaman hırsızlarının bir kısmı ise fark ederek çözüm sürecine gireceğimiz ve zamanla üstesinden gelebileceğimiz maddeler (öncelik belirleyememe, erteleme, hayır diyememe vb). Bu kısım için biraz daha kararlı olmak, kendimizde tespit ettiğimiz maddelere dair okumalar yapmak, notlar alarak ilerlemek fayda sağlayabilir.
Maddelerin bir kısmı ise elimizde olmayan, kimi zaman üçüncü kişilerin etkisi ile ortadan kalkabilecek, kimi zamansa belli bir süre bu durumla idare etmek zorunda olduğumuz maddeler (teknik yetersizlikler, aynı anda çok sorumluluk, görev tanımının belirsizliği vb).
Son kısım için şunu söyleyebilirim ki; bazı şeylerin elimizde olmadığını bilmek, bunu kabul ederek, bu doğrultuda süreci yönetmek bile bize iyi gelebilir. Bu kısım için ayrıca şunu ekleyebilirim; söz konusu sıkıntıyı iş yerinde yaşıyorsanız üstleriniz ile durumu şikayet eder gibi değil, bilgi vermek ve içinde bulunduğunuz durumun anlaşılmasını sağlamak adına paylaşabilirsiniz. Üstünüz çözüm yaratamasa bile onun sizin çalışma koşullarınızı bilmesi, daha fazla iş yükünden sizi koruyabilir. Bu süreci evde deneyimliyorsanız, benzer şekilde ailenizle durumu paylaşmak sizi rahatlatabilir. Diğer aile üyeleri yükünüzün bir kısmını üstlenebilir.
Zamanınızı dolu dolu geçirdiğiniz, hem amaç ve sorumluluklarınıza, hem de zevk ve hobilerinize yeterli zamanı ayırabildiğiniz, harika bir yıl geçirmeniz dileği ile…
Bir cevap yazın